The Jane Austen Book Club (2007)





Türkçe adı: Jane Austen Kitap Klubü
Yönetmen: Robin Swicord
Oyuncular: Emily Blunt, Kathy Baker, Hugh Dancy, Maria Bello
IMDB puanı: 7.1
Zeynop puanı: 7.2


Kolay, sıkmayan, düşündürmeyen, yer yer gülümseten, yer yer de hüzünleten bir film izleme havasındaydım. Aradığım film The Jane Austen Book Club'mış; izleyince anlamış oldum.


Filmimiz hayatlarında çeşitli problemler yaşayan 5 kadının, sorunlarından uzaklaşıp en sevdikleri yazar olan Jane Austen'ın kitaplarını tartışmak için kurdukları bir kitap klubü hakkında. Kadınlarımız, bir de erkek bakış açısı almak için aralarına kattıkları Grigg ile her ay buluşup bir kitap üzerine tartışmaya ve konuşmaya başlıyorlar. Tabi ki tartıştıkları kitaplarla kendi hayatlarında olan olaylar da yer yer çakışmaya başlıyor. Aşk, gurur, çöpçatanlık, önyargı gibi bütün favori Jane Austen temaları filmimimizin kahramanlarını da çevreliyor.


Ben bir Jane Austen hayranı değilim, hatta Grigg karakterinin hayranı olduğu Ursula K. Le Guin benim için çok daha büyük bir anlam ifade eder ama belki de bir Austen hayranı olmadığımdan dolayı filmi beğendim ve eğlenceli buldum. Eğer bir Jane Austen hayranı olsam Austen'in kitapları üzerine yapılan yüzeysel tartışmalar canımı sıkabilirdi mesela.


Sonuç olarak The Jane Austen Book Club sizi sıkmadan hoşça vakit geçirtebilecek "hoş bir seyirlik" filmi.

Taken (2008)




Türkçe adı: 96 Saat
Yönetmen: Pierre Morel
Oyuncular: Liam Neeson, Famke Janssen, Maggie Grace
IMDB puanı: 8
Zeynop puanı: 7.5



İşini gayet güzel yapan yer yer dramatik ögelerle bezenmiş bir aksiyon filmi Taken. Başrolde Liam Neeson, yan rollerde ise Famke Janssen ve Lost dizisinin Shannon'ı Maggie Grace var.


Konuya gelirsek eski ajan Bryan Mills'in kızı bir arkadaşıyla Fransa'ya gittiğinde kaçırılır ve kadın ticareti yapan Arnavutların eline düşer. Mills'in kızını kurtarabilmesi için çok kısıtlı bir süresi vardır.


Filmin eksileri: 26 yaşındaki Maggie Grace'in 17 yaşındaki bir kızı oynaması. Kötü adamların stereotipik olması. Yer yer gözümüze çarpan Cüneyt Arkın sahneleri.


Filmin artıları: Vallahi de billahi de çok heyecanlı. Liam Neeson pek inandırıcı. Efektler ve aksiyon sahnelerinin başarılı olmasının yanı sıra hikayenin de boş olmaması.


Sonuç olarak güzel bir aksiyon/dram filmi. İzleyin.

Knowing (2009)





Türkçe adı: Kehanet
Yönetmen: Alex Proyas
Oyuncular: Nicolas Cage, Chandler Canterbury, Rose Byrne
IMDB puanı: 6.8
Zeynop puanı: 6


Her şey oysa ne kadar da güzel başlamıştı. Bir zaman kapsülüne çocuklar 50 yıl sonra dünyanın nasıl bir yer olacağı konusundaki düşüncelerini, resimlerini koydular. 50 yıl sonra bu kapsül başka çocuklar tarafından açıldı, mektuplardan birinden ise gelecekteki olaylarla bağlantılı olan sayı dizinleri çıktı. Sonra güzel güzel görsel efektler belirdi ve inanılmaz bir uçak kazası sahnesi bir iki senaryo saçmalığını gözardı etmemizi sağladı. Sonra ne oldu? Film sapıttı, ne filmi olduğunu, neyi anlatmaya çalıştığını unuttu, abuk sabuk, saçma sapan bir şeye dönüştü. (bkz. Dreamcatcher) Güzel başlangıça, pek yetenekli bir yönetmene, başarılı bir çocuk oyuncuya yazık oldu. (Nicolas Cage ise her zamanki gibi aynı Nicolas Cage, bunu iyi olarak da kötü olarak da alabilirsiniz)


Bu film hakkında söylenebilecek başka da bir şey yoktur.

Baghead (2008)




Türkçe adı: Kese Kağıtlı Katil
Yönetmen: Jay Duplass, Mark Duplass
Oyuncular: Ross Partridge, Steve Zissis, Greta Gerwig, Elise Muller
IMDB puanı: 5.8
Zeynop puanı: 5.6



Çeşitli film festivalleri kapsamında ülkemizde de gösterilmiş bu film için bağımsız bir Amerikan sineması örneği diyebiliriz efendim. Hemen konuya girelim. 4 arkadaş vardır (2 kadın, 2 erkek), 4'ü de film endüstrisinde bir şeyler yapmaya çalışmaktadırlar; lakin hiç birisi tam anlamıyla başarıya ulaşabilmiş değildir. Bir gün içip eğlenirken akıllarına oturup güzel bir film senaryosu yazma fikri gelir ve bu planı gerçekleştirmek için sessiz bir dağ evine gidip yazmaya başlarlar. Akıllarına gelen fikre göre kafası kese kağıtlı bir katil etrafa dehşet saçmaktadır. Acaba senaryo yavaş yavaş gerçek mi olacaktır?


Filmin konusunu okuduğumda göbekli, kese kağıtlı bir katil fikri çok enteresan gelmişti. Böyle bir katil düşüncesi hala enteresan ama film için o kadar da ilginç diyemeyeceğim. Genellikle klişelerle bezenmiş, 35mm bir kamerayla çekilmiş bu filmin yer yer yüzümüzü gülümsetse de tam olarak başarılı olduğunu söyleyemeyeceğim.


Farklı bir şey izleyeyim, biraz bağımsız takılayım diyorsanız buyrunuz, yok güzel bir bağımsız film izleyim, şöyle ağzımda tat bıraksın diyorsanız ise uzak durunuz.

Frozen River (2008)



Türkçe adı: Donmuş Nehir
Yönetmen: Courtney Hunt
Oyuncular: Melissa Leo, Misty Upham, Charlie McDermott
IMDB puanı: 7.3
Zeynop puanı: 7.5


Genelde yan rollerin oyuncusu olan Melissa Leo'yu Oscar'da en iyi kadın oyuncu adayı olarak görünce şaşırmıştım. Filmi izledim, artık şaşkın değilim. Ödülü kazanan Kate Winslet'in The Reader'daki performansına göre Melissa Leo'nun Frozen River'daki oyunculuğunun beni daha çok etkilediğini de kötü bakışları üzerime çekmek pahasına söyleyeceğim.


Sundance Film Festivali'nde büyük ödülü kapan Frozen River, New York eyaletinde kar kışın ortasında 2 çocuğuyla birlikte ufacık bir prefabrik evde yaşayan Ray'in (Melissa Leo) zorlu yaşamına tanık ediyor bizi. Ödeyemediği borçlar, çocuklarına sağlayamadığı olanaklar Ray'in para bulabilmek için farklı bir yöne sapmasını sağlıyor ve tam bu sırada da yolu kızıldereli Lila ile kesişiyor.


Film, karakterler, her şey o kadar gerçek ki, karakterlerle empati kurmak izleyici için kaçınılmaz bir hale geliyor. Hatta aynı durum benim de başıma gelse ben de aynı şeyleri yapardım diye düşünmeden edemedim.


Dokunaklı ve yürek burkan (bu tabiri hep kullanmak istemişimdir:) bir hikaye. İzleyiniz.

The Reader (2008)




Türkçe adı: Okuyucu
Yönetmen: Stephen Daldry
Oyuncular: Kate Winslet, Ralph Fiennes, David Kross
IMDB puanı: 7.8
Zeynop puanı: 7


Stephen Daldry'nin elinden çıkan filmlerin benim için özel bir yeri vardır. (bkz. The Hours, Billy Elliott) The Hours benim için şimdiye kadar yapılmış en güzel edebiyat uyarlamalarından birisidir mesela.


Her neyse. Anlaşıldığı üzere Stephen Daldry'i severim, Kate Winslet'i de severim peki film için ne düşünüyorum? Film güzel olmuş, ama çok güzel değil. (gayet basit bir anlatımla: )


Film farklı dönemlerde Almanya'da geçiyor ve bize aynı karakterlerin değişik zamanlardaki değişimlerini, yaşantılarını sunuyor. (Ve evet yine bir Hollywood klasiği olarak sürekli İngilizce konuşan Almanlarla karşı karşıyayız)


Michael adlı genç Alman çocuğumuz bir gün hastalanır ve ona bir biletçi olarak çalışmakta olan ve kendisinden yaşça epey büyük Hanna yardım eder. Hanna'dan çok etkilenen Michael onu daha sonra ziyarete gider ve ikilinin arasında cinsellik odaklı bir ilişki başlar. Bu buluşmalarında Hanna Michael'dan kendisine sürekli kitap okumasını ister. Hanna'nın aniden gidişiyle yolları ayrılan bu iki kişi, yıllar sonra Nazilerin yargılandığı bir mahkeme salonunda beklenmedik bir şekilde tekrar karşılaşırlar.


Filmin artılarına gelelim: Oyunculuk fevkaladenin fevkinde, müzikler çok hoş, hikaye bakımından da vıcık vıcık olmadan insana duyguları yansıtabiliyor.


Eskiler: Tekrardan, İngilizce konuşan Almanlar, bir de afişte yer alan "How far would you go to protect a secret" aka "Bir sırrı korumak için ne kadar ileri gidersiniz" ibaresindeki "sır" gayet alakasız ve sıradan bir şey. Ve spoiler vereceğim özür dilerim ama bir kadının tüm hayatını bu sırrı korumak adına feda etmesi hiiiiiç mantıklı değil, kusura bakmayın.


Kate Winslet Oscar heykelciğini alnının akıyla almış, The Reader da iyi ki en iyi filmi almamış diyerek sözlerime son veriyorum.


Peki izlemeli misiniz? Eh, izleyin tabii ki.

Seconds (1966)



Türkçe adı: İkinciler
Yönetmen: John Frankenheimer
Oyuncular: Rock Hudson, John Randolph, Frances Reid
IMDB puanı: 7.6
Zeynop puanı: 7.6


Evet efendim, bugün birazcık eskilere dönüp sizlere John Frankenheimer'ın başyapıtı diyebileceğimiz Seconds adlı filminden söz etmek istiyorum. Film 1966 yapımı siyah beyaz bir gerilim. Başrolde de pek değerli ve ayrıca da yakışıklı Rock Hudson mevcut.


Filmimiz hayatından sıkılmış kişilere ikinci bir yeniden doğuş şansı veren gizli bir şirket ve bu kategoriye giren Arthur Hamilton karakteri üzerine dönüyor. Bir bankada çalışan Arthur, banliyödeki evinde karısı ile birlikte yaşamaktadır, ve hayatı ona hayallerini bir türlü sunamamaktadır.


Yeni bir şans için eski hayatını tamamen geride bırakır ve bir dizi estetik ameliyat, ses teli operasyonları ve fiziksel ve ruhsal badireler atlatarak kendini yakışıklı ve yetenekli ressam Tony olarak bulur. Lakin bundan sonra filmimiz Kafkaesk bir hal alarak, bu dönüşümün etkilerini incelemeye ve şirketin kurallarını sorgulamaya başlar.


Gerek kamera kullanım teknikleri, gerek oyunculuk gerekse konusu bakımından zamanının çok ötesinde bir film Seconds. Başlıyor ve hiç bir şekilde sendelemeden alnının akıyla bitiyor. Herkese tavsiye ediyorum.